Çakma yazarların dökümanlarıyla doluyor yayınevleri. Amaç bir şeyler üretip yazmak değil, yazarında, yayınevinin de düşündüğü; maddi çıkar ve gündemde olmak.
“Peki bunlar nasıl oluyor” diye bilirsiniz. Yıllarını öğrenimlerine harcamış ve yıllarca dirsek çürütmüş, binlerce kitap okumuş, araştırmalar yapmış kişilerin; bu olaylara eleştirisel bakmayışı, suya sabuna dokunmadan köşelerine çekilişleri, bazı kariyer edindiğini zanneden kişilerin hiç bir şey üretmen, sağdan soldan topladığı bilgilerle, kariyer edinme, maddi çıkar sağlama ve popüler olma pahasına, halka mal olmuş insanların hayatlarını gündemde tutarak ve kendi yapmış gibi gündem oluşturarak ve bu arada kendi geçmişlerine de anlam katarak önceden yazılmış olanları kopyala yapıştır ve içine de birkaç kendinden cümlecikler katarak ve kendileri inanmasalar da; kendileri yazmış ve araştırmış gibi, toplumu inandırmak için var güçleriyle mücadele eden yazarların kitapları; tarihin tozlu raflarında yerini almaktadır. Eksik ve yarı yalanları gelecek nesillere aktarılmaktadır.
Bütün bu yazılanlar ve çizilenler, bir şiir kitabı ve ya edebiyat dünyasına açılan bir kapı niteliğinde olsa anlarım. Bir şiir, kişinin kendini ifade etse de; her okuyucu bu dizelerin içersin de bir şeylere bağlı kalmadan kendine ait bir şeyler bulur. Velev ki roman da öyle… Lakin; toplum tarafından bilinen kişilerin hayatlarını yazarken, anlam üstüne anlam katarak ve kişileri popülerliklerine göre sınıflandırarak bu işi yapıyorsanız, burada bir yalan, egonun tatmin olması, nefsii arzuların ön plana çıkması ve hazıra konma vardır…
“Geçmişin gölgesinde" (Ordu-Kumru Hocaları) kitabını inceleme ve okuma fırsatım olmadı, çünkü kitaba ulaşamadım. Fakat blog sayfalarından incelediğim kadarı ile en azında tanıtılmış olan hocaların resimlerine aşina oldum. Hakikaten her biri memleketimiz için ayrı bir değerdir. Ancak!!! bu hocaların arasında olması gerekirken; bu yayınlanan kitabın sayfalarına giremeyen, unutulmaya yüz tutmuş ve bu hocalların arkadaşları olan ve aynı eş değerde hatta ve hatta!!! itikadi ve kalbi yönüyle bu hocaların bazılarından çok daha üstün olan hocalar bu kitapta yerini alamamıştır. Ben şahsım olarak bunu nedeninin bir hazıra konma bir bedavacılık ve populizm ve yeterince araştırılmamış olmasından kaynaklandığını görüyorum ve bunun da bir haksızlık olduğunu düşünüyorum. Yazar bu kitabın ortasına kendi babasını yerleştirirken, gündeme gelmemiş ve köylerinde çakılı kalan diğer değerleri neden araştırma yoluna gitmedi ki;? anladığım kadarıyla, hazır olanların üstüne konuverdi ve asparagas bilgiler topladı...
Bu hocaların çoğunun doğru veya yanlış anlatımlarla (Allhu alem) geçmişte gelen ilimleriyle, ve ya itikadi ve yetiştirdiği insanlarla değer kazanırken; bir çoğu ise bizim dahi bildiğimiz yakın tarihin insanlarıdır. En azından biz de bu dönemleri yaşadığımız için biliyoruz. Bu hocaların çoğu, devletin verdiği maaşla popülerliğini ortaya koymuş ve bunun yanısıra, meslekler edinmiş saat zembereklerini sıkıştıran maddi ve manevi olarak toplumun üst kademelerine oturtulmuş kişiler değil midir.? Tamam hocadır anladıkta; bunların üzerine anlam üstüne anlam katmak günah değil midir.
Ya unutulan değerlere ne demeli… Fizme karapınar mahallesinde yaşamış olan, Halil efendi torunlarından Kitapçı Mehmet Hoca lakabıyla bilinen itikadı ve kendine has ilmiyle sabahlara kadar göz yaşı döken; kendi köyünde ve çevre köylerde mektep okutma altında yıllarca öğrenci yetiştirmiş bu hocanın, bu kitabın bir köşesinde neden ismi yoktur.? Ayrıca aynı köyde otuzbeş sene devletten bir kuruş para almadan, köyünden ayrılmak zorunda kaldığın da namaz kıldırmak için vekil bırakma sorumluk ve bilincine sahip olan; yıllarca öğrenci yetiştirmiş, Halil efendi torunlarından Hacı Talip efendi torunu ve oğlu olmakla iftihar ettiğim babam Talip SAYGI hoca bu kitapta neden yerini alamamıştır. Eskiçokdeğirmen köyünde yıllar önce hatta bu caminin inşasını yapan ve devletten yine bir kuruş maaş almadan hocalık yapan ve onun büyük babası Hacı Talip Efendiyi nere koyacaksınız. Kendi babasını bu kitabın tam ortasına yerleştiren bu yazara diyorum ki, yaptığın eğer populizm ve popüler olmaksa doğru yapıyorsundur. Lakin aksini düşünüyorsan, hangi makam da olursan ol yanlıştasın.
Halkın önüne neyi koyarsanız onu alır. Takdir eder veya etmez kişinin bileceği iştir. Eğer var olan bir şeyler üzerinde çalışılıyorsanız, var olanı olduğu gibi aktarmak değil, araştıran kişinin derinden araştırma yaparak var olanın üstüne bir şeyler eklemek suretiyle araştırma yapması gerekmez mi? Populizmin dışında taşları tam gediğine oturtmak değil midir asıl olan. Amaç bu topluma hizmet vermek ve bilgilendirmek ise mesele, değerleri popülerliklerine göre değilde, bütün değerleri içine alarak topluma öyle sunmaktır. Bundan gayrısı yanlıştır ve günahtır. Ya da bu toplum sizi, gelecekte sizin yaptığınız gibi, ya evliya olarak görür, yada yerin dibine batırır. Lakin, şunu belirtmeliyim ki; eskiden olduğu gibi öyle ilmihal kitaplarının arasına sıkıştırılmış bir toplum yoktur. Her şeyi sorgulayan, doğru ile yanlışları ayırd edebilen insanlarımız çoğalmaktadır...
Değerlerden bahsederken, konunun dışında olsa da; şahidi olduğum bir şeyden bahsetmek istiyorum. Yıllarca önce İlçemize bağlı bir köye düğün merasimine gitmiştim. Geçmişin ağalarından olan birini kalabalığın tam ortasına oturtmuşlar ve orada bulunan bir çok insanın ormandan yapraklı dallar keserek, gölgelik yapmaları ve başının üstünde dalların sallanarak onu serinletmelerine şahit olmuştum. Lafı fazla uzatmadan söyleyeyim ki; bu şahsın cenazesi yalnız kaldığı evinde günlerce sonra bulundu. Bu sözlerim sakın ola kıyas olarak algılanmasın. Bu ağa da toplumun gözünde zamanında bir değerdi. Dedim ya bu toplumun önüne neyi koyarsanız onu alır…
Eleştirmen falan değilim. Böyle bir akademik kariyerim de yoktur. Lakin gördüğüm ve okuduğum eksiklikleri de gündeme getirmeden edemiyorum. Çünkü aynı dönemleri ve bilinenleri yaşıyoruz. Bu bilinenler arasında eksiklikler ve yanlışlar beni rahatsız etmektedir.
Farklı cümlelerle yazımı bitirmek istiyorum…
Bir gün gelecek ve uykunuz kaçacak. O gün, zihninizin ortaya koyduğu düşüncelere sürüklendiğinizde, bu gün kalbi olarak yaptığınızı zannettiğiniz bütün şeyler zihninizi meşgul edecek ve eksikliklerle dolu sayfalar ve popülerliğiniz bitecek. Bütün yaptıklarınız maddi çıkar ve toplumun beğenisini kazanmak adına yaptığınız için anlam ve değerini yitirecektir. Zaman bitecek, sevdiğiniz her şey bir hiç olacak ve bir gün herkes gibi sizde öleceksiniz. O gün insan!!! boşlukta boğulan tuhaf ve sözle izah edilemeyen hüzünlü bir gündür…
Elli veya yüz yıl sonra, bu toplum karşısında, ya sıralamaya çalıştığınız hocalar gibi sıraya konulursunuz, Ya da evliya yaparlar sizi, ya da eleştirilen bir insan olarak kalırsınız.
Kitabınızı tekrar gözden geçirmeniz dileği ile….
Ekrem SAYGI
21.06.2017
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder