İnternette Arayınız!

6 Şubat 2021 Cumartesi

BİR METRE SÜT

Bundan önceki yazılarımızda duruş ve ilke kelimelerine yüklenen anlamı irdeleyerek duruşun “durma tarzı”, ilkenin ise “temel düşünce “olduğunu ifade etmiştik. Kelimelerden yola çıkarak “insanın bir duruşu ve durduğu yeri sabitleyen bir temel düşüncesi olması gerektiğini” söylemiştik. Bununda insana çok büyük yararlarının olduğunu belirtmiştik.

            Yazılarımdan yola çıkarak bana görüşlerini ileten okuyucularımızdan bazıları “katı bir düşünceden söz ettiğimi, bu tür düşüncede olanların kesinlikle zamana ayak uyduramayacaklarını, düşüncenin

sabitleştirilmesinde bağnazlık olacağını” ifade eden mesajlar aldım. İlk etapta doğru gibi gözükse de, ben bu görüş ve düşüncede değilim.  Neden?

Benim üzerinde durduğum husus “doğruluğuna inanılan temel bir düşünceye bağlı olarak bir duruşun olması gerektiğidir.” Yani ölçü birimi kabul edildikten sonra kaç metre ölçülürse ölçülsün fark etmez. Bir metre yüz santim mi? Beş yüz santim mi?

            İnanılan değerleri önce sabitlememiz gerekir. Uzunluk ölçüsü metre ve  bir metre yüz santimdir. Zaman ölçüsü birimi saattir ve bir saat atmış dakikadır. Sıvı ölçüsü birimi yada ağırlık ölçüsü birimi gibi. Değerler ve ölçüler sabitlendiğinde kimsede uzunluğu saatle ölçmeyecek, belli belirsiz ölçü birimleri kullanılarak en azından kafamız karışmayacaktır.

            Önemli olan temel bir düşünce ve buna bağlı olarak bir duruşun olması. Eğer varsa haram ve helallerimiz yada kurallarımız ölçü birimimiz doğruluğuna inandığımız temel düşünce olmalıdır. Hayatımızın her alanını bu temel düşünceden yola çıkarak tanzim edip doğru ve yanlış değerlendirmelerimizi buna göre yapmamız gerekir.

            Basit yoldan bir daire çizersek dairenin tam ortası sözünü ettiğimiz temel düşünceyi ifade eder. Dairenin merkezi bizim olmazsa olmazlarımız olmalıdır. Düşüncemizin temelini bu merkez oluşturmalıdır. “Ben prensiplerimden vazgeçemem” cümlesinin cevabının bulunduğu kaynaktır. Yorumlarımızdan tutunda yapıp yapmama yada taraf olup olmama durumumuz bu temel düşünceye bağlı kalınarak yapılmalıdır. Eleştirirken de, takdir ederken de temel düşünce mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.

            Eğer sabit bir merkezi ve bir düşünceyi doğru kabul ederek, başka doğru olmayacağını söylemek elbette  bağnazlık ve tutuculuktur. Birilerine göre doğru olan bir başka düşünceye göre yanlış olabilir. Burada önemli olan temel bir düşünceye sahip olmak ve başka düşüncelerinde olabileceğini kabul etmek olacaktır. Çok sayıdaki düşüncelerin bir arada bulunduğu dünyada yaşamanın tek yolu ise çok sayıda düşüncelerin ortak noktalarını tespit ederek birlikte yaşamalarını öğretmekle mümkündür. “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”  bizim düşündüğümüz fikrin bir ölçüde karşılığıdır.

            Ben bu yazıda daha çok düşüncenin bireydeki yansımalarından söz ediyorum. Eğer birey bir düşünceye sahipse, başka düşüncelerinde olacağını kabul etmek zorundadır. Bireyin kutsalları varsa başka bireyinde kutsallarının olacağını kabul etmelidir. Burada önemli olan bir düşünceye bağlı kalarak bir duruş ortaya koymaktır. Ve bu duruşu gösteren herkes bulunduğu her alanda huzurlu ve mutlu olacaktır.  

            Düşüncenin hep merkezinde kalarak, katı kuralları benimseme, kendi düşüncesinden başka düşüncenin olmadığını söyleme elbetteki bağnazlık ve tutuculuktur. Tehlikeli ve sakıncalı olan bu durumdan dünya insanı çok çekmektedir. Hatta bireylere ve ailelere kadar yansıyan bu düşünce bağımlıları her yer ve mekanda aşırılıklarla ve hoşgörüsüzlükle tanınmaktadır.

            Hoşgörü ve uzlaşma adına temel düşüncenin merkezinden uzaklaşarak düşünce yozlaşması da merkezdeki bağnazlık kadar olmasa da son derece riskli ve tehlikelidir. Merkezden uzaklaşıldıkça düşüncesizlik ve buna bağlı olarak duruşlarda da anormallikler oluşmaktadır. Hiçbir düşünceye bağlı olmayanlar bu durumdakilerden daha masum ve hatta daha tehlikelidir. Çünkü hayat “dün dündür, bugün bugündür” söyleminden çok kıymetlidir. Bu konudaki düşüncelerimizi açıklamaya devam edeceğiz…

            Buluşmak ümidiyle…

           BEKİR AKKAYA/16.04.2005/PROVİZYON GAZETESİ

© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 © Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm yasal haklar https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. Çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder