Yazılarımdan yola çıkarak bana görüşlerini ileten okuyucularımızdan bazıları “katı bir düşünceden söz ettiğimi, bu tür düşüncede olanların kesinlikle zamana ayak uyduramayacaklarını, düşüncenin
sabitleştirilmesinde bağnazlık olacağını” ifade eden mesajlar aldım. İlk etapta doğru gibi gözükse de, ben bu görüş ve düşüncede değilim. Neden?Benim üzerinde durduğum husus
“doğruluğuna inanılan temel bir düşünceye bağlı olarak bir duruşun olması
gerektiğidir.” Yani ölçü birimi kabul edildikten sonra kaç metre ölçülürse
ölçülsün fark etmez. Bir metre yüz santim mi? Beş yüz santim mi?
İnanılan
değerleri önce sabitlememiz gerekir. Uzunluk ölçüsü metre ve bir metre yüz santimdir. Zaman ölçüsü birimi
saattir ve bir saat atmış dakikadır. Sıvı ölçüsü birimi yada ağırlık ölçüsü
birimi gibi. Değerler ve ölçüler sabitlendiğinde kimsede uzunluğu saatle
ölçmeyecek, belli belirsiz ölçü birimleri kullanılarak en azından kafamız
karışmayacaktır.
Önemli
olan temel bir düşünce ve buna bağlı olarak bir duruşun olması. Eğer varsa
haram ve helallerimiz yada kurallarımız ölçü birimimiz doğruluğuna inandığımız
temel düşünce olmalıdır. Hayatımızın her alanını bu temel düşünceden yola
çıkarak tanzim edip doğru ve yanlış değerlendirmelerimizi buna göre yapmamız
gerekir.
Basit
yoldan bir daire çizersek dairenin tam ortası sözünü ettiğimiz temel düşünceyi
ifade eder. Dairenin merkezi bizim olmazsa olmazlarımız olmalıdır. Düşüncemizin
temelini bu merkez oluşturmalıdır. “Ben prensiplerimden vazgeçemem” cümlesinin
cevabının bulunduğu kaynaktır. Yorumlarımızdan tutunda yapıp yapmama yada taraf
olup olmama durumumuz bu temel düşünceye bağlı kalınarak yapılmalıdır.
Eleştirirken de, takdir ederken de temel düşünce mutlaka göz önünde
bulundurulmalıdır.
Eğer
sabit bir merkezi ve bir düşünceyi doğru kabul ederek, başka doğru olmayacağını
söylemek elbette bağnazlık ve
tutuculuktur. Birilerine göre doğru olan bir başka düşünceye göre yanlış olabilir.
Burada önemli olan temel bir düşünceye sahip olmak ve başka düşüncelerinde
olabileceğini kabul etmek olacaktır. Çok sayıdaki düşüncelerin bir arada
bulunduğu dünyada yaşamanın tek yolu ise çok sayıda düşüncelerin ortak
noktalarını tespit ederek birlikte yaşamalarını öğretmekle mümkündür. “İnsan
Hakları Evrensel Beyannamesi” bizim
düşündüğümüz fikrin bir ölçüde karşılığıdır.
Ben
bu yazıda daha çok düşüncenin bireydeki yansımalarından söz ediyorum. Eğer
birey bir düşünceye sahipse, başka düşüncelerinde olacağını kabul etmek
zorundadır. Bireyin kutsalları varsa başka bireyinde kutsallarının olacağını
kabul etmelidir. Burada önemli olan bir düşünceye bağlı kalarak bir duruş
ortaya koymaktır. Ve bu duruşu gösteren herkes bulunduğu her alanda huzurlu ve mutlu
olacaktır.
Düşüncenin
hep merkezinde kalarak, katı kuralları benimseme, kendi düşüncesinden başka
düşüncenin olmadığını söyleme elbetteki bağnazlık ve tutuculuktur. Tehlikeli ve
sakıncalı olan bu durumdan dünya insanı çok çekmektedir. Hatta bireylere ve
ailelere kadar yansıyan bu düşünce bağımlıları her yer ve mekanda aşırılıklarla
ve hoşgörüsüzlükle tanınmaktadır.
Hoşgörü
ve uzlaşma adına temel düşüncenin merkezinden uzaklaşarak düşünce yozlaşması da
merkezdeki bağnazlık kadar olmasa da son derece riskli ve tehlikelidir.
Merkezden uzaklaşıldıkça düşüncesizlik ve buna bağlı olarak duruşlarda da
anormallikler oluşmaktadır. Hiçbir düşünceye bağlı olmayanlar bu
durumdakilerden daha masum ve hatta daha tehlikelidir. Çünkü hayat “dün dündür,
bugün bugündür” söyleminden çok kıymetlidir. Bu konudaki düşüncelerimizi
açıklamaya devam edeceğiz…
Buluşmak
ümidiyle…
BEKİR AKKAYA/16.04.2005/PROVİZYON GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder