Henüz çocuktum. Acaba soğuk algınlığı mı idi bilmiyorum ama fena halde hasta olmuştum. Köyümüze yol gelmemişti o zamanlar. Sabahın erkeninde annem beni sırtına aldı. Babam önümüzde, ben çocuk halimle annemin sırtında yola düştük. Bizim Karaağaç Köyü İlkokulu yanına indik. Bir süre araba bekledik ama nafile. Hem o zamanlar araba falan da pek geçmezdi zaten. Ver elini Kumru deyip yola revan olduk. Yolda çocuk halimle ağlarken yorgun annem beni teskin etmeye çalışırdı. Yaylak Kereste fabrikasının oralara gelmiştik ki, aşağıdan düdük çalarak yanımızdan hızlıca bir minibüs geçti. Sağ sol davası yüzünden vurulan birini sağlık ocağına yetiştirmeye çalışıyorlarmış meğer! Vurulan kimdi? Bilmiyorum. Ve biz herhalde önce Kumru Sağlık Ocağı’na çıkmış, doktor bulamayınca Karacanın Fahri denilen Kumru’nun emektar halk doktoru Ali Fahri Aksoy’un muayenehanesine gitmiştik. Fahri Amca
beni muayene etmiş, bir iki ilaç yazmış ve “geçer bu merak etmeyin” deyip bizi göndermişti. Çocukluk muhayyilemde kalan silik fotoğraf kareleri bunlar.Herhalde 1984-85’li yıllar idi. Kumru Merkez Kur’an Kursu’nda okuduğum zamanlar. Ölgün ikindi güneşinin Merkez Camii üzerine düştüğü demlerde caminin hutbesi ile sağdaki hazirenin bulunduğu duvar arasında bir adam otururdu. Önünde rahle, rahlede Kur’an-ı Kerim, gözünde gözlük, biraz yaşlıca biri. Hımm, derdim kendi kendime, bu adam Karacanın Fahri Amca. Orada uzun süre Kur’an okur, Ramazan ayı ise camide okunan mukabeleye iştirak ederdi. Hasılı Fahri Amca ile ilgili, namazında niyazında, Merkez Camii’nin müdavimi, yaşlı başlı bir beyefendi sûreti hâlâ gözümün önündedir.
Soy itibariyle Fizme’de Ağaloğulları (?)’ndan gelen Fahri Amca’nın babası Abdullah Efendi’dir. Abdullah Efendi Demircili’ye gelip yerleşmiş ve oralarda sıhhiyelik yapmış. At üstünde o köy senin bu mahalle benim doktorun olmadığı veya çok nadir bulunduğu devirlerde bir tür köy doktorluğu yapmış. Bu meslek sonraki yıllarda oğlu Fahri Efendi’ye intikal etmiş. Abdullah Efendi iki evli imiş. Zekiye isimli hanımından Ahmet, Fahri, Ömer, Hayriye, Elmas, Ayşe ve Habibe dünyaya gelmiş. Tahir ve Şükrü Efendiler ise öteki eşi Emine Hanımdan doğmuş. Fahri Amca askere gitmeden önce zabıt katipliği yapmış. Askerde sıhhiye olunca iğne vurmak, pansuman yapmak gibi işlerle orada haşır neşir olmuş. Baba mesleğini askerde daha iyi öğrenmiş olarak vatani hizmetini bitirmiş ve askerlik dönüşü Kumru’da sıhhiyecilik yapmaya başlamış. Mesleğine dair bilgi edinmek için evinde epey kitap edinmiş. Sürekli okuyup notlar alır, tıptaki gelişmeleri kendince takip edermiş. Tabi bir de çok özel olarak baktığı bir atı varmış. ‘Keklik’ isimli atına çok düşkün biri imiş. Uzak köylere hasta muayenesine onunla gidermiş. Aynı zamanda Kumru’da arzuhalcilik de yaparmış.
Fahri Amcayı herhangi bir tıp dalında uzman olarak düşünmemek lazım. O bir tür pratisyen hekim gibi her türlü hastalık hakkında bir miktar bilgiye sahip biridir. Kumru’ya henüz sağlık ocağı kurulmadığı zamanlarda Kumru’nun hekimi o olmuştur. Sağlık ocağının henüz yapılmadığı zamanlarda devlet doktoru arada bir gelir, eczanede hastalarını muayene edermiş. Dolayısıyla Kumru ve havalisinin insanları Fahri Amcayı Kumru’nun doktoru olarak tanımışlardır daima. Fahri Amca genel itibariyle muayene ettiği hastalardan ücret almazmış. Dahası resmî doktorluk belgesi/diploması olmadığı için bir tür kaçak olarak doktorluk yapmış. Arada bir Fatsa ve Ünye’ye gider, eczanelerden hemen her hastalık için ilaç alır, onları evinde ve muayenehanesinde saklarmış. Hastasını muayene ettikten sonra ona ilaçlarını parayla verirmiş. Dolayısıyla onun hastalardan muayene ücretinin karşılığı, hastalara sattığı ilaçlar imiş. Kimi hastalar, Karacanın Fahri ilaçları bize pahalıya satıyor diye onu savcılığa şikayet edince ilaç aramaya gelirlermiş. Kaldı ki, Fahri Amca’nın resmi doktorluk belgesi olmadığı için ilaçları da kaçak olarak satmak zorunda kalırmış. Bir keresinde ilaç aramak bahanesiyle geldiklerinde onun ruhsatsız silahını yakalamışlar ve Fahri Amca bir süre hapis yatmış bu yüzden. Gerçi o zamanlar Kumru’nun tek doktorunu savcılığa şikayet edenlerin amaçlarına pek de ulaştıkları söylenemez. Zira Fahri Amca’nın hemen pek çok mevkideki dostları onun yardımına yetişirlermiş. Bundan dolayı Fahri Amca’nın ilaç yakalattırdığı da vaki değildir.
Hastaları arada bir Samsun’a götürürlermiş onu. Teşhis koyamadığı hastalar olduğunda onları Samsun’a veya büyük yerlere havale eder, onlar da, Fahri Efendi gel sen bize kılavuz ol, biz oraları bilemeyiz, diyerek onu önlerine katarlarmış. Tabi Fahri Amca’nın Samsun’da epey tanıdığı doktor olduğu için hastalarını hemen muayeneye sokarmış orada. Bazen gecenin yarısında hastalar gelir, kapısı tıklanır, dişi ağrıyan, çocuğu hasta olan…günün yirmi dört saatinde onun kapısından eksik olmazmış. Fahri Amca da hiç yüksünmeden ve bunu bir hizmet telakki ederek hastalarını muayene edermiş. Kumru’ya sağlık ocağı geldikten sonra da doktorluğa devam etmiş. Zira nice hasta Fahri Amca’nın evine gelir, ona muayene olmak isterlermiş. Ahir ömrüne doğru romatizma hastalığının ve yaşlılığın etkisiyle bu hizmetlerine fazla devam edememiş. Sıhhiye ve halk tabibi olması yanında çok yönlü biridir o. Arzuhal yazar, diş çeker, fotoğrafçılık yapar, mühür kazır, bazen köy işleri ile de ilgilenir. Bu yönüyle o Kumru’nun velinimetidir adeta.
Kendisi Ayvalı (Kömerik)’ten Hasankadıoğlu Sani’nin kızı Emine Hanımla evlenmiş. Eskiden köy katipliği yaparken görmüş Emine Hanımı ve sonra da onu kaçırmış. Emine Hanımın babası ise kendisinden çekinilen biri imiş. Hem asil bir ailenin büyüğü hem de pazusu güçlü biri imiş Sani Efendi. Bu evlilikten ikisi kız dördü oğlan altı çocuk dünyaya gelmiş. Fahri Amca ikinci evliliğini, zamanında fizik yapı itibariyle Kumru’nun en güzel hanımlarından olduğu söylenen Şerife Hanım ile yapmıştır. Ancak söz konusu evlilik fazla devam etmemiş. Bir iki yıl kadar sonra ayrılmışlar. Laf aramızda bu yönüyle Fahri Amca’nın gençlik yıllarında biraz çapkın olduğunu da söylerler.
Yaşantı itibariyle sıradan biri olmuş daima. Ancak kendine özgü hobileri de vardır. Bu cümleden olarak mesela ata düşkün biridir. Köylere hasta muayenesine gitmek için özel at beslermiş ve evinde daima iki at bulundururmuş. Niksar taraflarında Çamiçi’ne, Akkuş’un arka taraflarına kadar atının heybesine ilaçları doldurup gidermiş. Gittiği yerlerde bir hafta kadar kaldığı olurmuş. Silah merakı da onun bir başka hobisidir. Evinde ve işyerinde üslûbu biraz sert imiş ama sohbet ehli, sözü dinlenen biri imiş meclislerde. İbadetlerine düşkün biri olmuş hayatı boyunca. Ramazan aylarında Mırızo Ali Hoca’yı evine getirir, ona evinde mukabele okuturmuş. Kendisi de Kumru Merkez Camii’nde cemaate ve Ramazan mukabelelerine iştirak edermiş. Bu tavrını çocuklarına da aktarmış bir ölçüde. Çocuklarını daima iyi yetiştirmeye çalışmıştır. Helal harama dikkat etmelerini tembihlemiş. Kardeşi Ahmet Aksoy Kumru’da ilk sinemayı getiren kişi olarak bilinir. Fakat Fahri Amca’nın çocukları babalarından izin almadan bir yere gidemezlermiş. Zira bu yönüyle otoriter biri imiş kendisi. Elli yaşından sonra üç defa hacca gitmiş. İlk önce kendi yerine, ikincide hanımı ile birlikte, son olarak da herhalde annesi yerine gitmiş. Hac sonrası da sakal bırakmıştır. Sağ partileri tuttuğunu söyler yakınları. Demokrat ve Adalet Partisi’ni desteklemiş. Onun bu tavrını okuduğu Tercüman ve Türkiye gazetelerini takip etmesinde de görmek mümkündür. Fakat kendisi fiilen siyasetle hemen hiç ilgilenmemiştir.
Fahri Amca’nın oğlu Halit Efendi’den bir iki hatıra nakledebiliriz. “Gecenin birinde Demircili’deyim. Kulağıma böcek gitmiş. Kulağım zonkluyor. Babam Kumru’da. Sabah babam geldi, baktı, meğer kulağıma böcek gitmişmiş. Ona bir iki damla ilaç koydu ve ardından uğultu kesilmişti. Yine bizim orada (Demircili’de) Hasime Kaşı denilen bir uçurum var. Bir sabah orada koyun güdüyorum. Hava çismik. Otlar kayganlaşmış. Ben orada akgülek (bilekçek, bir tür kökü yenilen bitki) toplarken kaştan düştüm! Bayılmışım. Kafam gözüm yarılmış. Beni orada bulmuşlar ama kafam gözüm kan içinde. Babam geldi. Tendürdiyot falan da yok. Tereyağını kaynattı ve oralara sürdü. Eline aldı dikiş iğnesini, hiç çekinmeden o yaraları dikti. Babam olmasa belki ben öte âleme giderdim şimdiye kadar…”
Onun ailesinde hekimliğe özel bir eğilim vardır sanki. Dede Abdullah Efendi’nin eline aldığı sıhhiye bayrağını şimdilerde Hacettepe mezunu olan torunu Mustafa taşımaktadır. Fahri Amca 1999 yılında seksenaltı yaşında iken vefat etmiştir. [doğ. yaklaşık 1913]. Vasiyeti gereği Demircilide aile kabristanlığına defnedilmiş. Allah rahmet eylesin. Kumru halkı üzerinde emeği çoktur. Hepsinden öte müslüman bir hekim veya halk doktoru olarak mazbut bir hayat sürebilmeyi başarabilmiştir. Yanıbaşında çok sevdiği Kur’an-ı Kerim’i ve tıp kitapları ile birlikte. Ve dahi yanından ayırmadığı nazlı ‘Keklik’i ile…
Not: Yukarıda
derlediğimiz bilgiyi 13.11.2004 tarihinde Üsküdar Valide-i Atik Camii yakınında
çilingir dükkanı olan Fahri Amca’nın oğlu Halit
Aksoy Beyden temin ettik. Zatıâlîlerine teşekkür ediyorum. Konuyla
ilgili kendisinden hatıra, bilgi ve belge alabileceğimiz pek çok insan vardır
elbette. Onlardan gelecek bilgilere muntazırım.
Saygılarımla.
Ahmet Çapku
14.07.2005. Üsküdar
acapku@yahoo.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder