Büyükçe bir otobüs ve arkadan öne doğru her koltuk rahatlığına göre düzenlenmişti. Öndeki koltukla arkadaki koltuk arasında konfor ve fiyat yönünden yarı yarıya fark vardı.
Hatta
“ Ayaktakilerden ücret alınmaz!” yazısı otobüsün her yerine tüm yolcuların
görebileceği bir şekilde asılmıştı.
Otobüse binen yolcular sessiz ve sakin kapıya yaklaşıyor, girişte “nereyi tercih ediyorsunuz?” diye sorulduktan sonra ücret talep ediliyordu. İşte ne olduysa benim önümdeki muavinle yolcu arasında yaşandı. Önde oturmak isteyen bir beyefendi, “hayır efendim, ben ön koltukta oturacağım ama,
arka koltuk parasını ödeyeceğim.” Diyordu. İşin ilginci bu duruma otobüste bulunan tüm yolcular da , otobüs sahibi kadar itiraz ediyordu. Yani beyefendi, hem ön koltukta oturacak, hem de az ücret ödeyecekti. Ne yalan söyleyeyim, bütün hoşgörüme rağmen ben de araba sahibinin yanında yer alarak, yolcuya itiraz da bulundum.İşin sonucunda, var olan kural uygulanarak, adam
ayakta gitmek zorunda kaldı. Otobüste kimse de “bu seferlik önde gitsin ya da
bir kez kuralı bozmakla bir şey olmaz” gibi bir yaklaşım içersinde bulunmadı.
Bu olaya şahit olmamdan sonra aldı beni bir düşünce.
Gerçi düşüncelerimin tamamını burada aktarmam mümkün değil. Yakından söz
etseniz beni gösterdi oluyorsunuz, uzaktan söz etseniz Uganda çok uzak…Yani
daha doğrusu söylemek istediğinizi ifade etmek çok zor bir durum. O zaman orta
halli bir lisan ve bilinen kelimeler…
Önde oturuyorsanız ücret fazla. Neden? : Rahatlık ve
konfor farkı.
Ön koltuk dostluktur, arkadaşlıktır.
Ön koltuk eştir, evlattır.
Ön koltuk kardeştir, bacıdır.
Ön koltuk müdürlüktür, amirliktir.
Ön koltuk sevgidir, aşktır.
Ön koltuk evdir, arabadır.
Ön koltuk anadır, babadır.
Ön koltuk baştır, başkandır.
Ön koltukta oturmak bedel ister. Eğer bedele
talipseniz buyurun oturun!
Koltuğa oturarak el sallamakla bu işler olmuyor. Entel
dantel takılmakla da…Ön koltuğa oturuncaya kadar anam babam demekle de.
Kötü bir zamandayız(!) Belki de kıyamet çok yakın(!)
Dün olduğu gibi kimse kül yutmuyor artık. Asılla sahte fark ediliyor. Kalite ve
kalitesizliğin farkı ya da başla kuyruk
farkı…
Artık “ben ben” diye başlayan cümleler, ya da tepenin
arkası masallarına kimse inanmıyor. Kimileri hala uykuda olsa da, dünyanın öbür
tarafında neler yapıldığını, ne gibi yaşantıların devam ettiğini herkes
biliyor.
“Hele kara kaplı kitabın içersine bi bakayım.”, ya da “ben
alamanyadayken.” Gibi cümlelerin çoktan modası geçti.
“Filan kanunun şu maddesi” ya da “Fetevayı Hindiyyenin
şu fetvası” gibi kuru sıkı atma dönemleri bitiyor. Siz deyin kıyamet alameti,
ben diyeyim dünyanın sonu ya da tsunami…
Küçük Ali ata bakmıyor, leyleğe de inanmıyor, yatıp
yatıp uyumuyor. Siz ne kadar yasaklasanız da afacan internette dünyayı
dolaşıyor. Benden duymayın ama oyun oynayarak bir İngiliz sarışını soyup
giyindiriyor.
Önde oturuyorsanız ücret fazla. Neden? : Rahatlık ve
konfor farkı.
Dostluklar da, arkadaşlıklar da bedel ister. Hem dost
olduğunuzu söyleyeceksiniz hem de bedel ödemeyeceksiniz. Hem önde gideceksiniz
hem de az ücret vereceksiniz. Hem koltukta oturacaksınız, hem de yalandan yere
el sallayacaksınız. Hem rahat yaşayacak, konfor ve keyfe talip olacaksınız, hem
de eller cebe deyince kıyamet kopartacaksınız.
Bu söylediklerimi yıllar önce ufak bir karınca, cırcır
böceğine söylemişti. O hatayı bir kez işleyen o cırcır böceği adlı hayvancık,
dillere destan olmuştu. İnanır mısınız bin kez tövbe ettiği halde bugüne kadar
kendini affettiremedi. Üstelik Cırcır sülalesini de lekeledi.
Buluşmak ümidiyle…
Bekir AKKAYA/17.02.2005 /KARADENİZ HABER POSTASI GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder