İnternette Arayınız!

17 Nisan 2021 Cumartesi

Yalandan Şenlik : 200 Milyar /Bekir AKKAYA

Bundan tam iki yıl önce Kumru-Ericek Şenliğine para ile davet edilen güya sanatçı efendi “ CD’mi Ankara’da Unuttum” diye sahneye çıkmamıştı. Bizde bunun üzerine “Yayla şenliklerinin kime ne yararı var?” konulu bir yazı kaleme almıştık. Orhan Özdil görüşlerimize katılarak “ben yaylaya kuşların, böceklerin, rüzgarda ağaçların seslerini, onların çıkardığı notaları dinlemek, ruhumu dinlendirmek için çıkıyorum, böceği börteği ürkütmek için değil” diye tepkisini ortaya koymuştu. Şimdi 2006 ve o günden bugüne tam iki yıl geçti.

            Gazetemizde ve internet haber kanallarında yayınlanan haberi özet olarak birlikte okuyalım. “Kumru Belediye Başkanı

16 Nisan 2021 Cuma

Kumrulular Pikniğinden İzlenimler-2 /Bekir AKKAYA

Merkezi- İstanbul’da bulunan ve 1998 yılında kurulan Kumrulular Derneğinin Maltepe-Başıbüyük Köyü piknik alanında yapılan “Kumrulular Piknik Şöleni”nden söz etmiş ve şölene katılan Kumruluların sayısının da 25.000 kadar olduğunu söylemiştim. Önceki haftadan devamla izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya devam etmek istiyorum…
            Yılda bir kez yapılan piknik şöleni, katılan Kumruluların sayısı ile değerlendirilecek olunursa Dernek faaliyeti olarak mükemmel bir organizasyon. Derneğin kuruluş amacı yönünden değerlendirilecekse, pek amaca yönelik bir piknik şöleni olduğunu söylemek mümkün değil. Neticede insanlar birey olarak vakit buldukça İstanbul ya da Ankara’da da olsa

Kumrulular İstanbul’da Çoştu -1 /Bekir AKKAYA

Geçen hafta, Merkezi İstanbul-Bağcılar’da 1998 yılında kurulan Kumrulular Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneğinin Geleneksel Kumrulular Piknik Şölenine katıldım. Kurulduğundan bu yana çok güzel hizmetlere imza atan Kumrulular Derneği şöleninde 20.000’in üzerinde Kumruluların piknik şöleni kelimenin tam anlamıyla muhteşemdi.

            Dernek yönetiminde bulunan Mali Müşavir Mustafa Çaya ile birlikte Maltepe-Başıbüyük Köyünde bulunan çamlık alanına, sabah namazı gittiğimizde alan çoktan dolmuş, kadın-erkek çolçocuk sabah kahvaltısı için tüplerini yakmaya çoktan başlamışlardı. Dernek Başkanı Celalettin Dervişoğlu ve yönetim ilgili alanı bir günlüğüne 1.800YTL’ye kiralamışlar. İstanbul’da ikamet eden Kumrulu

Fatsa Devlet Hastanesi Avrupa’yı Aratmıyor! /Bekir AKKAYA

Bundan bir yıl önce Fatsa Devlet Hastanesi polikliniğinde sıra beklerken, dışarıda sıra bekleyenleri ve içeriyi kontrol eden birini görünce ilgili kişiye takip etmeye başladım. Tam bizim beklediğimiz odanın kapısından hastaları yara yara içeri giren çantalı birinin arkasından odaya girip “sırada beklemeden içeri neden girdiniz?” sorusu üzerine ilgili hanım efendi “ Ben hasta değilim” cevabı vermişti. Bunun üzerine hasta değilseniz burada işiniz ne diye ilgiliyi ikaz etmiş ve ardından bütün

Ordu İmam Hatip Lisesi -1981

Ordu İmam Hatip Lisesi -1981
Fotoğraf : Kul Murtaza


© Bekir Akkaya Blogspot Copyright 2000 © Kaynak göstererek kullanmaya özen gösteriniz. Tüm yasal haklar https://bekirakkaya.blogspot.com.tr/ye aittir. Çalınan her türlü içeriğin hukuki ve cezai sorumluluğu çalanın kendilerine aittir.

15 Nisan 2021 Perşembe

Ben Adamın Gözünden Tanırım! /Bekir AKKAYA

Süreklilik arz eden ilişkileri kendim kurmaya çalışırım. Biriyle dost ya da arkadaş olmayı ya da tanışmayı arzu edersem kendim ölçüp biçerim. Bu noktada çok fazla seçiciyimdir. Acele ile yapılan ilişkiler birçok nedenden dolayı başarıya ulaştırmıyor. Sonuçta ya hayal kırıklığıyla ya da mahcubiyetle noktalanıyor. Bu konuda çok fazla ne hayal kırıklığı ne de mahcubiyet yaşadım.

            Birileri gelerek “ şu adam şöyledir, bu adam böyledir” gibi sözlerle kendi hayal kırıklıklarını ya da kuyruk acısı sonucu oluşan ön yargılarını size dayatmaya çalışsalar da ben bu tür kişilere hiç yüz vermem.  Çünkü bu tür insanların ortak özelliği “hiçbir ilişkilerinin sağlam olmadığı” yönünde, bende bir kanaat çoktan oluşmuştur. Bu kanaate ulaşmak ise ya bilgelikten ya da tecrübe denilen kazıklardan oluşmadır…

            “Oturduğum yerden kalkmam ve kalktığım yere oturmam” sözünü prensip edinen birinin zaman zaman şok davranışlarla karşılaşması yine dostlarımız sayesinde oluşur. Bazı birliktelikler bazı olumsuz durumları da beraberinde getirir. Bu satırların

Doktor Bana Bir Çare /Bekir AKKAYA

Bu hafta Mavi Türk Haber grubundan gelen tıp ilminin pek ilgilenmediği hastalıklarımız yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Biz “kırk bir kere maşallah” denilmesi için kırk birini yazdık. İsterseniz hastalıklarımızın sayısını siz daha da çoğaltabilirsiniz…

            1-Kardan adama tekme atma veya bozmaya çalışma hastalığı,
            2-Yeni atılmış bir betona basma ve isim yazma hastalığı,
            3-Gazete ve dergilerdeki resimlere sakal, bıyık ve gözlük yapma hastalığı,
            4-En iyi arabayı ben kullanıyorum zannetme hastalığı,
            5-Kar topunun içine buz koyma

Aptallığın İlacı Yok-2 /Bekir AKKAYA

Geçen haftaki yazımda Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu’nun aptallar konusundaki görüşlerini sizlerle paylaşmış ve aynı yazıda Carlo M. Cipolla’nın “Aptallığın Temel Yasaları” adlı makalesinde belirttiği Aptallığın Altı Temel Yasasından üç tanesini sizlerle paylaşmaya çalışmıştım.

            Özetle “Akılsız yaratıkların insan ilişkilerinde kendilerine ve ilişki içersinde bulundukları insanlara zarar verdiği halde yaptıkları işlerin neden yaptığını hiç kimse bilmez, anlamaz ya da açıklayamaz. Bu böyledir ve izahı da mümkün değildir. Yapanlar ise aptal insanlardır deyip insan özelliklerini Carlo M. Cipolla’nın ifadeleri ile aşağıdaki gibi açıklamaya çalışmıştık.

            “İnsanlar dört temel gruba

“Ben Bilirim” Mahcubiyeti Artırır!/Bekir AKKAYA

“Gurbani” adında birinin gönderdiği “SAADET, bu işkencene ne zaman son vereceksin?” mesajı üzenine ilk kez yazma konusunda zorlandım. “Rant paylaşma” konusuna başladım “işkence” kelimesi aklıma geldi. Her meseleyi klasik bir mantıkla çözeceğini düşünerek diğer yöntemleri yok sayma gafletinde bulunarak hata üstüne hata işlemeyi alışkanlık haline getirmenin nedenlerini yazmayı düşündüm bundan da vaz geçtim. Bu yazı işkence olmasın diye “Ben Bilirim” sözünün açıklaması da değildir. Baktım ki olmuyor ben de günü kurtarmak adına Kazak Abdal’ın şirine sarıldım…

        Kazak Abdal 15’inci yüzyıl sonlarında yaşayan bir ozanımız. Bugün aramızda yaşasaydı “Ormanda Büyüyen Adam Azgını” şiirini acaba nasıl söylerdi? Diye düşünerek sizlerinde aynı düşünce içersinde bir şiir

Kadavrada Ölümü Aramak!/Bekir AKKAYA

Geçenlerde, C.Dündar’a ait olan slayt eşliğinde bir yazı okudum.  Yazı ölmeden önce ölmeyi ve öldükten sonra olabilecekleri konu almış. Aynı yazının bir başka türünü ben “Zafer Dergisin’de çok önceleri “Kabus” başlığı altında okumuştum. O yazı ile bu yazı arasında pek bir fark yok.  Her ikisi de öldüğünüzü düşünerek kabre girene dek ve kabirde olabilecek ihtimalleri, yaşamanızı bir an için düşünmeye sevk eden bir yazı. Tasavvufta da “rabıta” denilen eylemin bir bölümü “öldüğünü farz etme” eylemi üzerine kuruludur. Yani bizim dilde “ ölmeden önce ölme” denilen eylem…

            Bu günlerde ben Mary Roach’ın “Kadavra” adlı kitabını okumaya çalışıyorum. Kitap kadavraların yaşantılarını anlatıyor. Bizim dildeki kadavranın karşılığı ölmüş insan bedenleri. Kadavralar doktorların okuduğu okullarda hayatlarını sürdürüyor. Neticede bir ameliyatı öğrenme canlı bedende olamayacağına göre, ölmüş bedenlerde bu kesip biçme işini yapmak tıpta da gelişmeyi sağlıyor.

            Ne Can Dündar’ın yeni yazısı ne de Zafer Dergisindeki ilgili yazı öldükten sonra bir insanın kadavra olabileceğini ve kadavra olarak bir tıp öğrencisinin elinde kesilip biçilme durmunu işlememiş. Sadece kadavra olma ihtimali değil, insan nerede ve nasıl öleceğini bilemediğinden cesedinde çürüyene kadar ne gibi bir durumla karşı karşıya kalacağını kestirmesi de mümkün değil. Öyle de olsa  mesela bir Amerikalı şöyle düşünebilir…

            Kalbinize yenik düştünüz. Ve cesedinizin