İnternette Arayınız!

13 Aralık 2013 Cuma

Ben Cemaati Cemaat Beni Hiç Sevmedi/ Bekir AKKAYA

Dershaneler üzerine Zaman Gazetesinin o bilinen meşhur manşetinden ve Samanyolu TV’nin ilk iki gününde yaptığı yayınlar nedeniyle çok rahatsız olmuş bu nedenle de “Dershaneler Kapatılsın” diye 15.11.2013 tarihinde bir yazı kaleme almıştım. Benim yazımdan dört gün sonra başbakanımız ATV ve KanalA TV’de canlı yayına çıkmış ve o günden bu yana da tüm gazeteler ve TV kanalları iki farklı  fikir üzerinde binlerce köşe yazısı  ve proğram yapılmış ve hala da yazılıp çizilmektedir. Birey olarak ben şahsen “Dershanelerin Kapatılması” tarafındayım.
            Milli Eğitim Bakanlığı çok net ve anlaşılır bir dilde konunun “eğitim-öğretim” meselesi olduğunu söylediği halde dershanelerin yüzde22’sini oluşturan SamanyoluTV ve beraber yayın yapan gazeteler işi anlamazdan gelerek benim hala anlamakta güçlük çektiğim eğitim-öğretim alanı dışında konuyu derinleştirmeye çalışmaktadır.
            Oysa mesele Milli Eğitim Bakanlığının temel bir konusu olup “bugüne kadar okullarda yapılan eğitim ve öğretimin ne kadar başarılı, ne kadar başarısız olduğunu, başarısız ise alınması gereken önlemler ve çıkarılması gereken kanun ve yönetmelikler”  meselesidir. Bunda da anlaşılmayacak hiçbir durum söz konusu değildir.
            Önceki yazım nedeniyle beni siyaset yapıyor diye eleştirenlere ve bana hakaret edenlere   “Bir öğretmen olarak hep dershaneler konusuna hiç  iyi bakmadım. “  zaten diyebilirim.
            Üstelik eğitim öğretim konusunu konuşmak öğretmene yasak oluyor da,  ticaret yapan ve eğitim öğretimi istismar edenlere yasak değil.  Aldığı eğitim nedeniyle eğitimden uzak “ticaret okumuş” adamlar konuşacak, ahkâm kesecek bir veli ve öğretmen olarak bizim konuşmamız yasak. Adı üstünde “Dershaneci”  bunun başka anlamı mı var?
            Yazdığım yazının ardından tam bir ay geçti. Benden sonra yüzlerce yazı yazıldı, yüzlerce yorum yapıldı.  Büyük çoğunluğunu okudum.  Ciddi anlamda eğitim-öğretim noktasında çok güzel analizlere imza atanlar oldu.  Bunun dışındaki yazı ve yorumlar akıl uçuklatacak cinstendi. Benimde şahsen inandığım konu “Bu Dershane olayı” kesinlikle eğitim-öğretim dışında irdelenmesi  gereken  bir durumdur.  Önceden de yazdığım gibi “Cemaat” diye nitelenen kesimin önüne ileriki yıllarda bilerek ya da bilmeyerek yapmış oldukları analizler ve haberler  “Gazete KöpürÜ” olarak önlerine konulacaktır. Aynen 28 Şubatta olduğu gibi yine ileriki yıllarda “İftiralara Cevap” diye cevap olmayan yazılar çiziler ve savunmalar “Cemaat” denilen kesimlerce yapılmaya çalışılacaktır. Nasıl ki bugün 28 Şubattaki tutumlarını gerçek manada izah edemedikleri gibi ileriki yıllarda bugünleri ve aldıkları tavrı da izah edemeyeceklerdir.
            Baştan söyleyeyim. Bugüne kadar hiçbir cemaate direk bağlı olmadım. Hiçbir siyasi düşünce ya da lidere de. Bir İmam Hatipli olarak alnı secde gören herkese derin bir muhabbetim vardır. Kitaplarını, dergilerini  takip eder zaman buldukça da herkesin davetlerine gitmeye çalışır,  bu kesimlerin arasında bulunmaktan son derece mutlu olurum.
            Bir kez Adıyaman –Menzile gitmişliğim var…Buradan çok etkilendim. Hala aynı durumdayım. Son zamanlarda okumaya çalıştığım tasavvuf içerikli kitaplar beni benden alıp başka alemlere götürüyor. Mutluyum ve huzurluyum. Sizlere de tavsiye ederim.
            Türkiye’deki cemaat ve tarikatları takip ederim. Onlarla ilgili tüm yayınları ve dergileri okumaya çalışırım. Cemaatle tarikatı birbirine karıştıran hiçbir analizi ciddiye almam…Hiçbir kitabı da. Süleymancıları da bilirim. Nurcuları da. Nurculardan Ayrılan “Cemaat” denilen Fethullah Hoca Cemaatini de…Tarikatlardan Nakşiyi de Kadiriyi ve diğerlerini de…
            İşte burada “Dershaneleri” bunların neresine koymak gerekir? Bunu bilemiyorum.
            Bizzat kendimin incelemelerimden  biliyorum ki, bütün tarikatların ya da cemaatlerin yurtları da vardır, dershaneleri de…Cemaatler de “Fethullah Gülen Cemaati” ile de kesinlikle sınırlı değildir. Ama ne hikmetse bugün “Cemaat” deyince hep bu cemaat akla geliyor. Bu anlamda diğer cemaatleri bilerek ya da bilmeyerek bir kesim yok sayıyor.  “Süleymancılar” unutturuluyor. Vakıflar unutturuluyor. Nurcular unutturuluyor. Esat Coşan Hocaya bağlı olanlar, Hizmet Vakıflarına bağlı olanlar unutturuluyor. Benim bildiğim onlarca cemaat ve hizmet grupları var…Hem de bunu gerçek manada “hizmet” aşkı ile yapıyorlar. Kendilerinin reklamını yapmak istemiyorlar. “Cemaat” deyince akla bir TV kanalı ya da bir gazete akla geliyor…Hizmet deyince diğer hizmet birimleri yok sayılıyor…
            Şahsen ben bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyorum. Bu cemaat neden bu kadar gündem de? Herkesin dershanesi var, herkesin cemaati ya da tarikatı var. Herkes ticaret yapıyor. Herkesin gazetesi, dergisi  ya da TV’si var. Kimsenin sesi çıkmıyor. Herkes işini yapıyor. Ama ne hikmetse bu cemaat gündemden hiç düşmüyor, düşmemeyi de seviyor.
            Ben Fethullah Gülen Cemaatini uzun yıllardır tanıyorum.  Hep  iyi insanlar olarak gördüm ve öyle görmeye devam edeceğim İnşallah.  Alnı secdeye gidenlere olan muhabbetimden kaynaklı olsa gerek bu cemaatte çok sayıda dostlarım var. Çok sevdiğim ve saydığım dostlarımdan bazılarının bu cemaatle kendilerini ilişkilendirmeleri nedeniyle ben de kendimi onlardan biri kabul ettim. Zaman zamanda en yakın dostlarım bile beni anlayamadığım bir şekilde hayal kırıklıklarına uğrattı. Belki de bana öyle geldi. Bugüne kadar dostlarımla sözlü olarak yaptığım sitemler dışında bugüne kadar yazılı olarak kimse ile paylaşmadım. Ancak son zamanlarda yıllar önce bana yapılan davranış ve tavırların kendilerinin dışında herkese yapıldığını gördüm. Ya da ben öyle anladım.
            Mesela ben 28 Şubatta  bu cemaatin kendilerinden bekleneni yapmadıklarına inanıyorum. “Hizmetlere zarar gelmemesi adına” mazeretini kabul etsem de Necmettin Erbakan’a karşı aldıkları aşırı olumsuz durumları yazılanları ve söylemleri hiçbir zaman kabul etmedim. Uzun zaman abonesi olduğum Zaman Gazetesi’nin çıktığı günden bu yana özellikle köşe yazılarını takip ederim. 28 Şubat sürecinde aşırı bir şekilde Refah Partisini sınırsız bir şekilde suçlamaları anlaşılır bir durum değildir. Bu konular yüzlerce kez yazıldı çizildi. Bu yüzdendir ki “İftiralara Cevap” adı altında internette ya da başka yerlerde yazılan çizilenler hiç inandırıcı değil.
            Hiç gereği yokken her soruya cevap verme alışkanlıkları ya da olumlu olumsuz kanaat bildirmeler cemaati hep yıpratıyor. Siyasilerden birini sevme birini sevmeme gibi söylemler “diğer hizmet Harekâtları”nda ben şahsen görmedim.
            Mavi Marmara hadisesi mesajları anlaşılır gibi değil. İsrail’in bile özür dilediği ve suçunu kabul ettiği bir olayı cemaatin farklı yorumlama ihtiyacının sebebi ne olabilir?
            “Otorite” kelimesini kullanarak Mavi Marmara Olayında suç gören bakış ne hikmetse  “Dershane” olayında mevcut yasal bir siyasi iktidarın eğitim- öğretimle ilgili düzenlemesine acımasızca karşı çıkabiliyor. Ve otoriteyi yerden yere vurabiliyor.
            Aslında ben hep düşünürüm. Bu açıklamalar ya da bu güç ve irade ne adına olur? Devletin içersinde yasal kurumlar mevcut. Sıradan bir kurum bile izin almadan bir açıklama yapamaz. Her şey kanunlara tabidir.  Devletin konsoloslukları, büyük elçilikleri ya da ataşelikleri hep var. Devlet adına bir açıklama yaparlar.
            Cemaat açıklamalarını kim adına yapar. Yapınca nasıl haber olur ya da günlerce yazılır çizilir. Bu benim hiç anlamadığım bir durumdur. Ve düşündükçe de düşüncelerim beni korkutur. Düşünsenize 28 Şubatta bir iktidar yıkılırken görüş ve düşüncelerle iktidarın düşmesine destek verir tarzda beyanatlar gücünden söz ediyorum. Yine hala tavırlar net…Herkese gülücük dağıtan bu kesim ne hikmetse belirli kesime “hoşgörülü” olamıyor.
            “Dinler Arası Diyalog” ya da “Hoşgörü” projelerinden söz ediliyor. Dünya çapında konu edilen ve yüzlerce kitap yazılan bu “Diyalog” projesi bizim dışımızda bir şey mi? Çok sayıda İslami kesimin karşı olduğu hatta Diyanet İşleri Başkanlığının da “olmaz” dediği bu çalışma gerçekten ne anlam ifade ediyor? Faaliyetler kim adına yapılıyor? Biliyorum derin konular…
            Biraz da kişiselleştireyim. Zannedersem 2000 yılında Kumru’ya Etüt Merkezi açılınca Ordu Haber Gazetesinde açılış haberin altında benim imzam var. Gazetenin o haftaki köşe yazım “Cemaat ve Etüt Merkezi” idi. Yazım nedeniyle o günün şartlarında ve o günün iktidar partisinin Kumru teşkilatı başkanı tarafından “Dincilik Yapıyorsun” diye tehditler aldım ve hakaretler yedim. Hatta Vilayete şikâyet edildim.  Günlerce uyumadım. O günün Etüt Merkezi Müdürü “ŞM “ bana yardım edeceğine benden kaçtı. Karşılaştığım bir gün “Sen riski seviyorsun” diyerek benden uzak durma yollarını aradı. Teselli bile etmedi. Benden yüz çevirdi. Bir anda benimle Etüt Görevlileri aralarına mesafe koyuldu. Kırılmıştım ama zaman sonra “bir sebebi vardır” diye yorumladım.
            İleriki yıllarda çocuğumu SBS kursları için Etüt Merkezine gönderdim.  Ücrete tabii olan kurslar sınavlara kadar “iyi iyi” cümleleri ile devam etti. Sınav sonucunda ise acımasızca daha önceden söylemedikleri ya da bir veli olarak uyarmadıkları halde çocuğun onlarca suçunu önüme koydular. Hatta daha da ileriye giderek “biz dediydik, eve söylediydik” ifadeleri eşliğinde hep çocuğu  suçladılar. Bu durumlarda iş işten geçmiş oluyor. Ve onlar da hep haklı kalıyorlar…
            Daha sonraki zamanlarda Ordu’da yine çocuğu dershaneye gönderdim. Bu kez de çocuğu “sorguluyor,  dediğimiz kitapları okumuyor, etkinliklere katılmıyor” diye dışladılar. Çocuğu hep suçladılar…Çok kez rehber öğretmenle görüştüm. Çocuğu aşırı bir şekilde suçlarken “rehberlikte çocuk suçlama var mı” dediğimde bu kez de aile olarak bizleri suçladığına şahit oldum.  İleriki zamanlarda eğitim almamış bir “ablanın” bu görevi yaptığını öğrendim.      
            Çocuğu bin bir ikna ile en son sene çocuğu yine ilgili dershaneye verdim. Parayı da peşin ödedim. Çocuğun aşırı bir şekilde direnmesi nedeniyle bir gün dahi devam etmeden çocuğu ilgili dershaneden alarak başka bir dershaneye verdim. Bir kağıt vermedikleri ve çocuk bir gün dahi dershaneye devam etmediği halde parayı geri iade etmediler. Oysa anlaşmamızda “iade” vardı. Tüm uğraşmama rağmen bir sonuç alamadım ve bir yıllık dershane parasının üzerine Ordu’daki dershane yattı.  Helalleşmedik…Onların da zaten umurlarında değildi.
            Benim cemaatle irtibatım hiç kesilmedi. Ama onlar anlamsız bir şekilde kesebiliyorlar. Onlara göre önemli olduğum bir yerde davetlerden beni hiç eksik etmezlerdi. Üç beş ay ayrıldığımda sokakta beni tanımadılar bile. Birden ilişkilerini kesebiliyorlar. Daha sonraki zamanlarda onların ummadığı bir yere gidişim sonrası davet ve ziyafet hemen başladı. İşlerine yararsanız kıymetlisiniz. Aksi takdirde itibarınız pek olmaz.
            İki kez Ordu’da  Türkçe Olimpiyatlarına katıldım. Türkçe Olimpiyatları nedeniyle bir de köşe yazısı yazdım.  Takdir gördüm. Çok sayıda teşekkür edildi. Ancak son zamanlardaki paylaşımlarım nedeniyle duydum ki  beni afaroz etmişler. Facebook arkadaşlıklarımdan ayrılma kampanyası açmışlar. Oysa her kesimden çok sayıda arkadaşım olduğundan “Dört Bin Altı Yüz” olan arkadaşım sayısı  sadece bu kampanya nedeniyle on beş eksildi.
            Bir arkadaşımın çocuğu dershane yurdunda kalıyor. Çocuklara her gün on tane “TWİTTER” atma görevi verilmiş. Ben şahsen tivit midir nedir kullanmıyorum…Kimsenin bana atmasına gerek yok…
            Ne yaparsanız yapın “dershaneler kapansın” istiyorum. Bunun dışında da tarikat ve cemaatlerin bu kadar her şeyle ilgilenmelerinden rahatsızlık duyuyorum. 
            Hoşça kalınız…

            Bekir AKKAYA / 14 Aralık 2013/Kumru

Bekir AKKAYA / Kumru Haber

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder