İnternette Arayınız!

24 Ekim 2017 Salı

İlçe Dışına Gidiş Geliş, Eğitimi Etkiler mi?/Bekir AKKAYA

İşin uzmanı, eğitim ondan sorulur.
           Yıllardır öyle düşünmüş olsam da düşündüklerimi işin uzmanından duymak hem sevindirici hem de üzüntü verici.
            Üzüntü vermesinin sebebi kanuni bir engelin olmaması.
            Sevinmemin nedeni ise tespitin doğru olması.
            Yıllardır Ordu’da eğitimin seviyesi tartışılır.
            Geçen yıl Ordu’da Üniversitelere yerleşme oranı il olarak Türkiye’de 60’cı sırada yer aldığımız açıklanmıştı. Son aldığımız bilgi ise doğru olanın 58’ci sırada olduğumuz. Kesin bilgi Türkiye’de Ordu il sıralamasında 58’ci sırada.
            Bu seviye bana göre çok düşük.
            Ordu’daki liselerin üniversiteye yerleştirme oranı bu.
            Peki SBS’de durum ne?
            Yani ilk ve ortaokul

Fizme Karapınar Mahallesin’de Bugün Görevde Olan İmamlar / Bekir Akkaya

Bugün Feyza Ana (el-fark@hotmail.com) ‘nın gönderdiği bir liste aldım. Tespit ettiğim Fizme-Karapınar Mahallesinden bugün bir fiil aktif olarak diyanette İmam Hatip olarak çalışanları ‏şunlardır.” Şeklinde…


Emekli imam hatipler ve imam hatip lisesi mezunu olup ta başka görevde bulunanlar bu listeye dahil edilmemiştir. Yine bu listede Feyza’nın aklına gelmemiş

 imam-hatipler de mutlaka vardır. Bu haberi okuyup ta isim gönderilirse buraya mutlaka ilave edilecektir.

Fizme Karapınar Mahallesi Duman Köyü’nün komşusu, kumru’dan dört kilometre uzaklıkta 70 haneli bir yerleşim birimidir. Bugün bilinen isimlerden Prof.Dr.Abdullah Özbek, Fatsa Milli Eğitim Müdürü Yusuf Çaya, Ereğli Cumhuriyet Savcısı Zürkarneyin Kısık, Kumru Milli Eğitim Şefi Ekrem Saygı, Kumru Öğretmenevi Müdürü Bekir Akkaya, Emekli İmam-Hatiplerden Mehmet Özbek, Mustafa Ağır, Cemal Çaya, Mali Müşavir Mustafa Çaya,

300 Yıllık Ahşap Cami/ Şenyurt Köyü'nde /Doc.Dr.Ahmet Ali Bayhan

      

Ordu'nun Kumru İlçesi Şenyurt Köyünde bulunan  300 yıllık ahşap cami görenlerin ilgilisini çekiyor.

         Şenyurt köyü Orta Mahalle'de 300 yıllık olmasına rağmen günümüzde halen kullanılır durumda ve ahşap dışında hiçbir çivi kullanılmamış. 1712 yılında ismi bilinmeyen bir kadın tarafından yaptırıldığı ileri sürülen caminin tarihçesini anlatan köy sakinlerinden Şakir Uslu, "Tarihi cami için Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan maddi destek bekliyoruz. 300 yıl önce bir kadın Niksar

Kes-Kopyala- Yapıştır Örneği (Hem de Resmi Okul)

Kes-Kopyala- Yapıştır Örneği (Hem de Resmi Okul)
Hangi Okul mu? KAL'da saklı...Ayıp Olmasın diye Şifreli Yazdık...

Yazının Asıl Örneği

İşte Hırsızlığın Belgesi...




Baba Mustafa (Mustafa Karaoğlanoğlu) ve Şiirleri / Bekir AKKAYA

MUSTAFA KARAOĞLANOĞLU (BABA MUSTAFA)NIN ŞİİRLERİNİ YAYINLIYORUZ/BEKİR AKKAYA

BABANIN YERİ LOKANTASININ SAHİBİ BABA MUSTAFANIN ŞİİRLERİ. KENDİSİNE ALLAH RAHMET ETSİN...

Elimde yaprakları solmuş ve bir o kadar özenle korunmuş bir defter var. Defter deri ciltli olup kapağı çevirdiğinizde ilk sayfasında bir asker fotoğrafı. Hemen fotoğrafın altında lale resimleri yapılmış bir yazı “ŞİİR DEFTERİ”
Aynı sayfada en alt sağ köşede Mustafa Karaoğlanoğlu, 6. Zh.Tuğ.Ord.Bl / KANDİLİ yazan bir adres. Defterin ilk yaprağını çevirdiğinizde son derece düzgün yazılmış bir yazı.

AÇMA
Açma bu defteri gözyaşı bulursun
Okuma bu satırları hıçkırıktan boğulursun
Sanma ki bu deftere derdimi yazdım.
Derdimle bak beri bağrımda kazdım.
Açma bu defteri bağrım yanıktır.
Okuma bu satırları sevgilimden ayrılıktır.

Her ne kadar elimdeki defter “AÇMA” başlığı ile yazılmış satırlarla başlasa da sayfaları itina ile açarak birbirinden güzel şiirleri okuma imkânınız oluyor. Bu defter iki yıldan bu yana bende. Yani bu defterdeki şiirleri ben iki yıl öncesi okuma imkânım oldu.
Hemen masamın üzerinde Şair Kamil Yüce’nin Gönül Bahçesi isimli şiir kitabı mevcut. 180 sayfalık şiir kitabını okurken sayfa 167’de “BABA MUSTAFAM” adında 20 kıtalık 09.04.2002’de yazılmış bir şiirle karşılaştım.
Bu şiir kitabında bu şiir kim için yazılmış diyorsanız hemen söyleyeyim. Elimde bulunan şiirlerle dolu defterin sahibi ve hepimizin tanıdığı BABANIN YERİ LOKANTASININ SAHİBİ BABA MUSTAFA adıyla bilinen Mustafa Karaoğlanoğlu’na.
Peki, Baba Mustafa Kimdir?
9 Nisan 2001 yılında vefat eden Baba Mustafa ismi ile bildiğimiz Mustafa Karaoğlanoğlu 1948 yılında Fatsa’nın Gölküy Köyü’nde dünyaya gelmiş. Annesinin adı Şakir ve Babasının adı ise Asiye’dir.
Elimdeki şiir defterinden anladığım kadarıyla 1969 yılında askerliğini tamamlayan Mustafa Karaoğlanoğlu asıl mesleği olan aşçılığının yanında , şiir yazamaya 1969 yılında başlamış.
Baba Mustafa’yı çok yakından tanıma

Kumru'nun En Tehlikeli Yeri

  1. selamünaleyküm bekir bey nasılsın ailece iyisindir inşaallah (cc)bekir bey ben senden bir şey yazmanı rica eedecektim tabiki yazarsan kumrunun her yerini haber yapıyorsundaesas göremediğin yeri neden gündeme almıyorsun burayıda ben söyliyeyim sen yaz kumrunun en tehlikeli yeri turgut özal caddesinin bim üzeri bir gün kumru korgan yolundan aşağı gelecek çok yakındır lüffen bunu bir haber gündeme al şok şok flaş haber kumrunun tehlikeli yeri lütfenolmayacak diye bir şey yok  ocahildir..........a...yok sadece .....var.........BU BÖLÜM KALDIRILDI lütfen bir hayrın olursa buraya olacak benden söylemesi lütfenselam ve dualarla allah (cc) razı olsun amiin

14 Ocak 2014 Salı

Kumru Top Sahası ve Çevresi (1992)

1992 YILI KUMRU İLÇESİ TOP SAHASI VE YARBAŞI ÇEVRESİ
FOTOĞRAF : İSA YAYLAK
Bu fotoğraf İsa Yaylak'ın https://www.facebook.com/isa.yaylak sayfasından Alınmıştır....

13 Aralık 2013 Cuma

Ben Cemaati Cemaat Beni Hiç Sevmedi/ Bekir AKKAYA

Dershaneler üzerine Zaman Gazetesinin o bilinen meşhur manşetinden ve Samanyolu TV’nin ilk iki gününde yaptığı yayınlar nedeniyle çok rahatsız olmuş bu nedenle de “Dershaneler Kapatılsın” diye 15.11.2013 tarihinde bir yazı kaleme almıştım. Benim yazımdan dört gün sonra başbakanımız ATV ve KanalA TV’de canlı yayına çıkmış ve o günden bu yana da tüm gazeteler ve TV kanalları iki farklı  fikir üzerinde binlerce köşe yazısı  ve proğram yapılmış ve hala da yazılıp çizilmektedir. Birey olarak ben şahsen “Dershanelerin Kapatılması” tarafındayım.
            Milli Eğitim Bakanlığı çok net ve anlaşılır bir dilde konunun “eğitim-öğretim” meselesi olduğunu söylediği halde dershanelerin yüzde22’sini oluşturan SamanyoluTV ve beraber yayın yapan gazeteler işi anlamazdan gelerek benim hala anlamakta güçlük çektiğim eğitim-öğretim alanı dışında konuyu derinleştirmeye çalışmaktadır.
            Oysa mesele Milli Eğitim Bakanlığının temel bir konusu olup “bugüne kadar okullarda yapılan eğitim ve öğretimin ne kadar başarılı, ne kadar başarısız olduğunu, başarısız ise alınması gereken önlemler ve çıkarılması gereken kanun ve yönetmelikler”  meselesidir. Bunda da anlaşılmayacak hiçbir durum söz konusu değildir.
            Önceki yazım nedeniyle beni siyaset yapıyor diye eleştirenlere ve bana hakaret edenlere   “Bir öğretmen olarak hep dershaneler konusuna hiç  iyi bakmadım. “  zaten diyebilirim.
            Üstelik eğitim öğretim konusunu konuşmak öğretmene yasak oluyor da,  ticaret yapan ve eğitim öğretimi istismar edenlere yasak değil.  Aldığı eğitim nedeniyle eğitimden uzak “ticaret okumuş” adamlar konuşacak, ahkâm kesecek bir veli ve öğretmen olarak bizim konuşmamız yasak. Adı üstünde “Dershaneci”  bunun başka anlamı mı var?
            Yazdığım yazının ardından tam bir ay geçti. Benden sonra yüzlerce yazı yazıldı, yüzlerce yorum yapıldı.  Büyük çoğunluğunu okudum.  Ciddi anlamda eğitim-öğretim noktasında çok güzel analizlere imza atanlar oldu.  Bunun dışındaki yazı ve yorumlar akıl uçuklatacak cinstendi. Benimde şahsen inandığım konu “Bu Dershane olayı” kesinlikle eğitim-öğretim dışında irdelenmesi  gereken  bir durumdur.  Önceden de yazdığım gibi “Cemaat” diye nitelenen kesimin önüne ileriki yıllarda bilerek ya da bilmeyerek yapmış oldukları analizler ve haberler  “Gazete KöpürÜ” olarak önlerine konulacaktır. Aynen 28 Şubatta olduğu gibi yine ileriki yıllarda “İftiralara Cevap” diye cevap olmayan yazılar çiziler ve savunmalar “Cemaat” denilen kesimlerce yapılmaya çalışılacaktır. Nasıl ki bugün 28 Şubattaki tutumlarını gerçek manada izah edemedikleri gibi ileriki yıllarda bugünleri ve aldıkları tavrı da izah edemeyeceklerdir.
            Baştan söyleyeyim. Bugüne kadar hiçbir cemaate direk bağlı olmadım. Hiçbir siyasi düşünce ya da lidere de. Bir İmam Hatipli olarak alnı secde gören herkese derin bir muhabbetim vardır. Kitaplarını, dergilerini  takip eder zaman buldukça da herkesin davetlerine gitmeye çalışır,  bu kesimlerin arasında bulunmaktan son derece mutlu olurum.
            Bir kez Adıyaman –Menzile gitmişliğim var…Buradan çok etkilendim. Hala aynı durumdayım. Son zamanlarda okumaya çalıştığım tasavvuf içerikli kitaplar beni benden alıp başka alemlere götürüyor. Mutluyum ve huzurluyum. Sizlere de tavsiye ederim.
            Türkiye’deki cemaat ve tarikatları takip ederim. Onlarla ilgili tüm yayınları ve dergileri okumaya çalışırım. Cemaatle tarikatı birbirine karıştıran hiçbir analizi ciddiye almam…Hiçbir kitabı da. Süleymancıları da bilirim. Nurcuları da. Nurculardan Ayrılan “Cemaat” denilen Fethullah Hoca Cemaatini de…Tarikatlardan Nakşiyi de Kadiriyi ve diğerlerini de…
            İşte burada “Dershaneleri” bunların neresine koymak gerekir? Bunu bilemiyorum.
            Bizzat kendimin incelemelerimden  biliyorum ki, bütün tarikatların ya da cemaatlerin yurtları da vardır, dershaneleri de…Cemaatler de “Fethullah Gülen Cemaati” ile de kesinlikle sınırlı değildir. Ama ne hikmetse bugün “Cemaat” deyince hep bu cemaat akla geliyor. Bu anlamda diğer cemaatleri bilerek ya da bilmeyerek bir kesim yok sayıyor.  “Süleymancılar” unutturuluyor. Vakıflar unutturuluyor. Nurcular unutturuluyor. Esat Coşan Hocaya bağlı olanlar, Hizmet Vakıflarına bağlı olanlar unutturuluyor. Benim bildiğim onlarca cemaat ve hizmet grupları var…Hem de bunu gerçek manada “hizmet” aşkı ile yapıyorlar. Kendilerinin reklamını yapmak istemiyorlar. “Cemaat” deyince akla bir TV kanalı ya da bir gazete akla geliyor…Hizmet deyince diğer hizmet birimleri yok sayılıyor…
            Şahsen ben bazı şeyleri anlamakta güçlük çekiyorum. Bu cemaat neden bu kadar gündem de? Herkesin dershanesi var, herkesin cemaati ya da tarikatı var. Herkes ticaret yapıyor. Herkesin gazetesi, dergisi  ya da TV’si var. Kimsenin sesi çıkmıyor. Herkes işini yapıyor. Ama ne hikmetse bu cemaat gündemden hiç düşmüyor, düşmemeyi de seviyor.
            Ben Fethullah Gülen Cemaatini uzun yıllardır tanıyorum.  Hep  iyi insanlar olarak gördüm ve öyle görmeye devam edeceğim İnşallah.  Alnı secdeye gidenlere olan muhabbetimden kaynaklı olsa gerek bu cemaatte çok sayıda dostlarım var. Çok sevdiğim ve saydığım dostlarımdan bazılarının bu cemaatle kendilerini ilişkilendirmeleri nedeniyle ben de kendimi onlardan biri kabul ettim. Zaman zamanda en yakın dostlarım bile beni anlayamadığım bir şekilde hayal kırıklıklarına uğrattı. Belki de bana öyle geldi. Bugüne kadar dostlarımla sözlü olarak yaptığım sitemler dışında bugüne kadar yazılı olarak kimse ile paylaşmadım. Ancak son zamanlarda yıllar önce bana yapılan davranış ve tavırların kendilerinin dışında herkese yapıldığını gördüm. Ya da ben öyle anladım.
            Mesela ben 28 Şubatta  bu cemaatin kendilerinden bekleneni yapmadıklarına inanıyorum. “Hizmetlere zarar gelmemesi adına” mazeretini kabul etsem de Necmettin Erbakan’a karşı aldıkları aşırı olumsuz durumları yazılanları ve söylemleri hiçbir zaman kabul etmedim. Uzun zaman abonesi olduğum Zaman Gazetesi’nin çıktığı günden bu yana özellikle köşe yazılarını takip ederim. 28 Şubat sürecinde aşırı bir şekilde Refah Partisini sınırsız bir şekilde suçlamaları anlaşılır bir durum değildir. Bu konular yüzlerce kez yazıldı çizildi. Bu yüzdendir ki “İftiralara Cevap” adı altında internette ya da başka yerlerde yazılan çizilenler hiç inandırıcı değil.
            Hiç gereği yokken her soruya cevap verme alışkanlıkları ya da olumlu olumsuz kanaat bildirmeler cemaati hep yıpratıyor. Siyasilerden birini sevme birini sevmeme gibi söylemler “diğer hizmet Harekâtları”nda ben şahsen görmedim.
            Mavi Marmara hadisesi mesajları anlaşılır gibi değil. İsrail’in bile özür dilediği ve suçunu kabul ettiği bir olayı cemaatin farklı yorumlama ihtiyacının sebebi ne olabilir?
            “Otorite” kelimesini kullanarak Mavi Marmara Olayında suç gören bakış ne hikmetse  “Dershane” olayında mevcut yasal bir siyasi iktidarın eğitim- öğretimle ilgili düzenlemesine acımasızca karşı çıkabiliyor. Ve otoriteyi yerden yere vurabiliyor.
            Aslında ben hep düşünürüm. Bu açıklamalar ya da bu güç ve irade ne adına olur? Devletin içersinde yasal kurumlar mevcut. Sıradan bir kurum bile izin almadan bir açıklama yapamaz. Her şey kanunlara tabidir.  Devletin konsoloslukları, büyük elçilikleri ya da ataşelikleri hep var. Devlet adına bir açıklama yaparlar.
            Cemaat açıklamalarını kim adına yapar. Yapınca nasıl haber olur ya da günlerce yazılır çizilir. Bu benim hiç anlamadığım bir durumdur. Ve düşündükçe de düşüncelerim beni korkutur. Düşünsenize 28 Şubatta bir iktidar yıkılırken görüş ve düşüncelerle iktidarın düşmesine destek verir tarzda beyanatlar gücünden söz ediyorum. Yine hala tavırlar net…Herkese gülücük dağıtan bu kesim ne hikmetse belirli kesime “hoşgörülü” olamıyor.
            “Dinler Arası Diyalog” ya da “Hoşgörü” projelerinden söz ediliyor. Dünya çapında konu edilen ve yüzlerce kitap yazılan bu “Diyalog” projesi bizim dışımızda bir şey mi? Çok sayıda İslami kesimin karşı olduğu hatta Diyanet İşleri Başkanlığının da “olmaz” dediği bu çalışma gerçekten ne anlam ifade ediyor? Faaliyetler kim adına yapılıyor? Biliyorum derin konular…
            Biraz da kişiselleştireyim. Zannedersem 2000 yılında Kumru’ya Etüt Merkezi açılınca Ordu Haber Gazetesinde açılış haberin altında benim imzam var. Gazetenin o haftaki köşe yazım “Cemaat ve Etüt Merkezi” idi. Yazım nedeniyle o günün şartlarında ve o günün iktidar partisinin Kumru teşkilatı başkanı tarafından “Dincilik Yapıyorsun” diye tehditler aldım ve hakaretler yedim. Hatta Vilayete şikâyet edildim.  Günlerce uyumadım. O günün Etüt Merkezi Müdürü “ŞM “ bana yardım edeceğine benden kaçtı. Karşılaştığım bir gün “Sen riski seviyorsun” diyerek benden uzak durma yollarını aradı. Teselli bile etmedi. Benden yüz çevirdi. Bir anda benimle Etüt Görevlileri aralarına mesafe koyuldu. Kırılmıştım ama zaman sonra “bir sebebi vardır” diye yorumladım.
            İleriki yıllarda çocuğumu SBS kursları için Etüt Merkezine gönderdim.  Ücrete tabii olan kurslar sınavlara kadar “iyi iyi” cümleleri ile devam etti. Sınav sonucunda ise acımasızca daha önceden söylemedikleri ya da bir veli olarak uyarmadıkları halde çocuğun onlarca suçunu önüme koydular. Hatta daha da ileriye giderek “biz dediydik, eve söylediydik” ifadeleri eşliğinde hep çocuğu  suçladılar. Bu durumlarda iş işten geçmiş oluyor. Ve onlar da hep haklı kalıyorlar…
            Daha sonraki zamanlarda Ordu’da yine çocuğu dershaneye gönderdim. Bu kez de çocuğu “sorguluyor,  dediğimiz kitapları okumuyor, etkinliklere katılmıyor” diye dışladılar. Çocuğu hep suçladılar…Çok kez rehber öğretmenle görüştüm. Çocuğu aşırı bir şekilde suçlarken “rehberlikte çocuk suçlama var mı” dediğimde bu kez de aile olarak bizleri suçladığına şahit oldum.  İleriki zamanlarda eğitim almamış bir “ablanın” bu görevi yaptığını öğrendim.      
            Çocuğu bin bir ikna ile en son sene çocuğu yine ilgili dershaneye verdim. Parayı da peşin ödedim. Çocuğun aşırı bir şekilde direnmesi nedeniyle bir gün dahi devam etmeden çocuğu ilgili dershaneden alarak başka bir dershaneye verdim. Bir kağıt vermedikleri ve çocuk bir gün dahi dershaneye devam etmediği halde parayı geri iade etmediler. Oysa anlaşmamızda “iade” vardı. Tüm uğraşmama rağmen bir sonuç alamadım ve bir yıllık dershane parasının üzerine Ordu’daki dershane yattı.  Helalleşmedik…Onların da zaten umurlarında değildi.
            Benim cemaatle irtibatım hiç kesilmedi. Ama onlar anlamsız bir şekilde kesebiliyorlar. Onlara göre önemli olduğum bir yerde davetlerden beni hiç eksik etmezlerdi. Üç beş ay ayrıldığımda sokakta beni tanımadılar bile. Birden ilişkilerini kesebiliyorlar. Daha sonraki zamanlarda onların ummadığı bir yere gidişim sonrası davet ve ziyafet hemen başladı. İşlerine yararsanız kıymetlisiniz. Aksi takdirde itibarınız pek olmaz.
            İki kez Ordu’da  Türkçe Olimpiyatlarına katıldım. Türkçe Olimpiyatları nedeniyle bir de köşe yazısı yazdım.  Takdir gördüm. Çok sayıda teşekkür edildi. Ancak son zamanlardaki paylaşımlarım nedeniyle duydum ki  beni afaroz etmişler. Facebook arkadaşlıklarımdan ayrılma kampanyası açmışlar. Oysa her kesimden çok sayıda arkadaşım olduğundan “Dört Bin Altı Yüz” olan arkadaşım sayısı  sadece bu kampanya nedeniyle on beş eksildi.
            Bir arkadaşımın çocuğu dershane yurdunda kalıyor. Çocuklara her gün on tane “TWİTTER” atma görevi verilmiş. Ben şahsen tivit midir nedir kullanmıyorum…Kimsenin bana atmasına gerek yok…
            Ne yaparsanız yapın “dershaneler kapansın” istiyorum. Bunun dışında da tarikat ve cemaatlerin bu kadar her şeyle ilgilenmelerinden rahatsızlık duyuyorum. 
            Hoşça kalınız…

            Bekir AKKAYA / 14 Aralık 2013/Kumru

Bekir AKKAYA / Kumru Haber

6 Aralık 2013 Cuma

Kumru'da Hızar Biçme- Tahta Biçme

Kumru'da Hızar (Tahta) Biçme...
Fotoğraf: Ortaca Kumrulular Derneği


Bekir AKKAYA / Kumru Haber

Kumru Ormanlarında Karaavu Çiçeği

Kumru Ormanlarında Karaavu Çiçekleri
Fotoğraf : ?
Bekir AKKAYA / Kumru Haber