Birey olarak her birimiz çileli ve sıkıntılı bir hayat yaşıyoruz. Huzur ve mutluluk denilen yaşantıya ulaşmak için çekmediğimiz, katlanmadığımız hiç bir anımız yok gibi.
Hele biraz daha diyerek aradığımız huzur ve mutluluğu hep geleceğe
erteliyoruz. “Bulduk” dediğimiz anlarda ise sarhoşluk süremizin bitmesi ile
sınırlı. Ne zaman ayılıp gerçekle karşı karşıya gelince aynı tas ve aynı
hamamla karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz.
İki dostun bir araya gelişinde
söylenilen birkaç cümleye birlikte göz atalım. -Efendim yaptıklarımdan hiç tat
alamıyorum. Üstelik şimdi bir işim de var.”
- Evi de yaptırdım çoluk çocuğu da everdim yine de
aradığım şeyi bulamadım.”
-Nihayet müdür de oldum ama içimde yine bir boşluk
mevcut.”
- Bu kadar param yokken bundan daha huzurlu ve mutlu
idim.”
-Her şeyim var, evim, arabam, karım uşağım. Hala bir
türlü rahat bir nefes alamıyorum.”
Günlük hayatta buna benzer konuşmaları ya
duyar ya da bizler de aynı cümleleri tekrar eder dururuz. Öyleyse bu
söylenenlerde, ya doğruluk payı var, ya da laf olsun diye konuşmalar. Eğer bu
konuşmalarda bir gerçeklik var sa bunun sebebi ne olabilir?
Tasavvuf büyüklerinden Abdulaziz Debbağ, EL-İBRİZ adlı kitabında “Vesvesenin kesilmesi
için yolu bilmek şarttır. Vesvese ancak yolu bilmemekten ileri gelir” Diyor. Ve
devamla “ Bir beldeye gitmek üzere yola çıkan kimse, eğer o beldenin yolunu
bilmiyorsa bir çok endişelere ve vesveseler aklına gelir. Bir ara yol
şuradandır, diye bir şey hatırına gelir oraya doğru sapar, sonra burası değil
şurası, der başka tarafa sapar. Böylece nereye gittiğini bilmez olur. Yolu
bilen kimse ise hiç bir endişeye kapılmadan gönlü selamet ve huzur içersinde
yürümesine devam eder ve aradığı huzur ve mutluluğa ulaştıktan sonra huzur ve
mutluluk içersinde yaşamını sürdürür. Endişe ve sıkıntılardan uzak…
İçimizde bir sıkıntı olduğu kesin. O kadar eziyet ve
terler huzur ve mutluluk için değil mi? Evimiz ve arabamız olmalı huzur ve
mutluluk için. Eşimiz ve çocuğumuz olmalı huzur ve mutluluk için. İşimiz ve
aşımız olmalı huzur ve mutluluk için. Mevkiimiz ve makamlarımız olmalı huzur ve
mutluluk için. Yaptıklarımız ve başarılarımız her ne kadar birey olarak
kendimiz için olsa da çevremizdekilerin takdir ve iltifatları da ayağımızı
yerden keserek bir an için mutluluktan göklere uçmamız için gerekli
aksesuarlardan sayılır.
-Sen neymişsin be abi. Senin gibisine hiç şahit
olmadım.
-Seni dün akşam TV’den izledim. Allah seni başımızdan
eksik etmesin.
-Ne kadar güzel yazıyorsun. Allah nazardan korusun.
Bir kültür hazinesisin!
-Çok güzel düğününüz oldu, davetiniz de öyleydi.
-Valla hiç namazını bırakmıyor. Hatta saatinde sütünü
de içip, ç….yapıp yatıyor…
Bu kadar övgüye uçulmazsa vallahi ayıp olur. Ama yine
de içinizde VESVESE hiç eksik olmaz. Belki de kimsenin görmediği bir yerde
yediğimiz naneyi CD’ye kayıt edip bu övdüğünüz beyefendinin halleri derse. Demese de olur.
Her ne kadar bu övgüler bizi geçici olarak mutlu etse de aradığımız huzur ve
mutluluğu bulmadığımız da kesindir.
İnsanın bulunduğu yerde her zamanda böyle şeyler
konuşulmaz tabi.
-Ben de adam biliyordum. Ben bildiklerimi bir anlatsam
var ya…
Yalanlar ve gerçekler birbirine karışır. Evin varsa
hırsızlıkla yapmış olursun. Makamın varsa yalakalıkla. Ve daha neler neler…Ne
olursa olsun övülmek ve yerilmek aynı kapıya çıkar. İnsan baz alınıyorsa
sonuçta ya övülmek vardır ya da yerilmek. Mutluluğu sadece maddede arayanların
da durumu bundan farklı bir durum değildir. “Arayan Mevlasını da belasını da
bulur.” Sözünde gerçeklik olsa da kalbin huzur ve mutluluğu bu yolların hiç
birinde değildir.
Abdulaziz Debbağ Hazretleri “ Kulun düşüncesi
Allah’tan başkasına doğru gidince Allah’tan kopmuş olur. Kul kalbine baksın da
Allah ile olan durumunu anlasın. İnsanları gözetleme, onları ölüler gibi kabul
et. Kalbini insanlara nazar etmekten çekip al.” Buyuruyor.
Huzur denilen şeyin niyetlerimizle kesin bir ilişkisi
var. Bir ibadet, manevi bir doyuma ulaştırmıyor, ya da aradığımız huzuru bize
vermiyorsa nedeni ne olabilir? Allah rızası dışında yapılan hiç bir şey,
ibadetlerimiz de dahil aradığımız mutluluğu bizlere vermeyecektir.
Yaptığımız olumsuzluklar, kin, garez, kibir ve gurur,
yalan ve iftira, haset ve kıskançlıklar, hırslarımız ve efeliklerimiz, gösteriş
ve çalımlarımız ve daha nelerimiz, ne mi olacak? Bunda bir sıkıntı yok. Eğer
Allah’ın hoşnut olacağına inanıyorsanız daha da artırabilirsiniz. Ya da
aradığınız huzuru bulabiliyorsanız. Şöyle denilebilir. Yukarda yazılanları
yapmasak ve yaptıklarımızı da Allah için yapsak sonuç alınır belki ama
yukarıdaki olumsuzlukları yapmamak çok zor. Biz de deriz ki, huzur ve mutluluk
Allah için yapıp yapmamakla ilgilidir. Düşman addettiğinizi Allah için af edip bir
çiçek vermek zor ama, mutluluk ve huzur burada deriz.
Buluşmak dileğiyle
BEKİR AKKAYA/01.10.2004 /Karadeniz Haber Postası
Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder